3 – 4 yıl öncesine oranla çok farklılıklar gösteren bir rekabet ikliminde yaşadığımız aşikar. Bir yandan kurumsal ve tüketime yönelik Markaların yönetimine etki eden yeni iletişim öncelikleri var. Tüm dünyada etkisi giderek artan, ancak genellikle ‘odadaki pembe fil’ olarak bırakılmaya gayret edilen farklılık yönetimi, sorumlu iş-sorumlu marka davranış tarzı gibi orta vadede nitelikli stratejiler geliştirmeyi gerektiren önemli dinamikler bunlardan bazıları. Aynı şekilde, herkesin dilinde olan ‘Y jenerasyon, X jenerasyonu, nasıl çalışacağız, nasıl müşterimiz yapacağız, nasıl markamızı sevdireceğiz’ denklemleri de çözüm bekliyor. Daha bir çok konu var, bunlar PR’ın ‘olmazsa olmaz’ konuları zaten.
Ancak bir yandan da, marka ekonomilerine hükmeden, anlık stratejik pozisyon alabilmeyi gerektiren mali koşullar var. Bugün için ‘dar alanda kısa paslaşmalar’ şeklinde tezahür eden küresel ekonomik konjonktür, her alanda maliyet verimliliğini birinci öncelik kılıyor. Bu sadece ülkemiz için geçerli değil, çok uluslu yapılar, farklı faaliyet pazarlarında hep bu önceliği ön plana alıyorlar.
Bu ortam, farklılaşma, beğeni ve hepsinin ötesinde fikir önderliği konumuyla itibar katma değeri sağlayan iç ve dış iletişim adımlarını planlarken; daralan bütçeler içerisinde maksimum verimi elde edebilme ihtiyacını doğuruyor.
İşte bu noktada, yazının başlığını oluşturan ‘Toplantılarda ‘PR Şirketini’ daha dikkatli dinleme’ konusu önem kazanıyor. Bunu açmadan önce bir noktada anlaşalım. PR, sadece ‘medya yansıması yolu ile bedava reklam elde etmek’ değildir, aynı fikirde miyiz? Güzel, o halde devam edelim.
Vermek istediğiniz mesajı, bu mesajın farklı aktarım formatları ve metotları ile birlikte yapılandırma / şekillendirme sanatı olan PR, mesleki gelişim süreci ve doğası gereği daha yüksek bütçe verimliliği ile çalışmaya, düşünmeye odaklanmıştır. Özellikle ülkemizde PR profesyonelleri, bu konuda oldukça deneyimli ve birikimlidir. Son yıllarda tüm dünyada PR’ın artan önemi doğrultusunda, özellikle gelişmiş ekonomilerde daha gösterişli, daha yüksek bütçeli ve görece olarak daha yüksek ‘ilk dokunuş etkisine (impact)’ sahip projelere odaklanma trendi görülse de, PR profesyoneli ‘Büyük Fikir’ ararken hala ‘bütçe verimli düşünme’ geni ile hareket eder, özellikle de Türkiye PR pazarında.
PR şirketleri hizmet verdikleri kurum ve markaların çalışanları, müşterileri, iş ortakları, sermayedarları başta olmak üzere paydaş haritası genelinde ‘ufak da olsa’ belirli bir etki oluşturacak ‘minik’ fikirleri sık sık geliştirir ve bunları toplantılar sırasında dile getirirler. Ancak bu fikirler, genellikle ikinci, hatta üçüncü planda kalır. Bunun en önemli nedeni, hem Müşteri tarafında, hem de PR şirketi tarafında o toplantıda konuşulması gereken Basın Bülteni, Lansman Toplantısı, Yıllık Çalışan Etkinliği, ve benzeri bir çok konunun ‘kotarılmasının’ birincil öncelik olmasıdır. Müşteri genellikle ‘önce şu işi gereğince yapsınlar’ havasındadır, PR şirketi de genellikle ‘bu kadar iş yoğunluğu var zaten’ havasına girip, asıl fark yaratabileceği noktaları ufak sesle söyler durur.
Oysa, iyi uygulama ve karşılıklı proaktivite enerjisi ile beslendiğinde, o minik fikirler iletişimin çok değerli parçalarıdır. Bu parçalar, süreklilik arz eden bir şekilde bir bütünselliğe dönüştürülebilirse, çıkacak bütünün değeri de, o her biri çok değerli parçaların tekil değerler toplamının da ötesinde fayda sağlayacaktır.
Burada biz PR profesyonellerine ve birincil derece paydaşları arasında yer alan kurumsal iletişim ve pazarlama iletişimi yöneticilerine düşen görev, bu adımları daha öncelikli hale getirmek. Biz PR profesyonellerine de, hem bu fikirleri bir bütünsellik halinde düşünebilmek, bütçe verimli fark ortaya koyabilecek fikirler üretmeyi aldığımız danışmanlık bedelinin karşılığı olarak görüp, proaktif ve akıllı fikirler ortaya koymak ve tabi ki, bu fikirlerin içini doğru uygulama ile doldurabilmek sorumluluğu düşüyor.
Tabi bu dediğimi ‘müşteriyi ucuza alıştırmak’ olarak algılayacak PR şirketleri, ya da ‘para harcamadan PR yapmak’ olarak görecek Müşteri kurum ve markalar da olacaktır; ancak bunun ötesini görebilenler için, birlikte değer üretmenin yolu açılacaktır.
Büyük bütçelerle hareket eden / etmeye alışmış büyük ölçekli firmalar, süregiden büyük projeler, ya da büyük boyutlu projeleri gerektiren iletişim ihtiyaçları … Elbet PR Şirketi, bunları yürütebilme / yönetebilme becerilerinden geri adım atsın demiyorum. Büyük boyutlu projeleri, iletişim ve içerik projelerini çöpe atıp küçük boyutlu işlerle ikame edelim de demiyorum. Ancak, doğru düşünülüp, doğru sunulan, doğru anlaşılan ve doğru yönetilen, uygulanan ‘küçük’ fikirler, PR Şirketi ve Müşterinin birlikte verimli değer üretme gücünü artırır, bu kesin.
Diğer yandan ‘fikrim geldi’ ya da ‘bakın ne yapalım’ tarzı ‘üfürmeler’ ortaya atmak; ya da tek kullanımlık anlık işler ortaya koymak ta verimlilik getirmeyecektir. Kurumun / Markanın duruşu, stratejileri, mesaj iletilmek istenilen paydaş grubu akılda tutularak; ilgi çekecek, akıl ve gönül payı kazandıracak minik adımları, süreklilik ve bütünsellik sunacak bir yol haritası üzerinde belirgin bir iz bırakacak şekilde planlamak ve atmak gerçek marifetin göstergesidir.
Birlikte verimli değerler üretmeye odaklanabilen, bununla gelişen fikri işbirlikleri, doğru zamanda, doğru fırsatlar ve doğru bütçelerle ‘daha gösterişliyi’ birlikte üretmeye de hazır olacaklardır. Bu odak aynı zamanda, PR şirketlerindeki genç arkadaşların enerjisini de ‘iş takipçiliği ve hesap verme’ sarmalından, ‘belirli bir stratejik yön içerisinde, sınırlamaları bertaraf etmek için fikir geliştirme’ ve ‘bu fikri iyi uygulamaya dönüştürebilme’ heyecanına sürükleyecektir.
Bu dediklerimin, ülkemizde PR sektörünün şiddetle ihtiyaç duyduğu nitelikli içerik, proaktivite, müşterisinin dinamiklerine hâkimiyet ve bunların hepsinin olabilmesinin birinci koşulu olan her bir PR profesyonelinin işine karşı heyecan duyması konusunda değer yaratacağına da inanıyorum.
留言